Bugün, bizleri derinden düşündürmesi gereken bir konuda, Tanrı'nın sadık hizmetkârı Thomas Watson'ın anlamlı sözleri üzerinde durmak istiyorum:
"Şeytan sıkıntılı sularda ve hamt etmeyen yürekte balık tutmayı sever."
Bu söz, bizlere şeytanın ruhsal savaşımızda hangi alanları hedef aldığını net bir şekilde göstermektedir.
1. Sıkıntılı Sular: İmanımızın Sınandığı Alan
İnsan yaşamı, inişleri ve çıkışlarıyla, sevinçleriyle ve kederleriyle doludur. Kutsal Yazılar da bizlere sıkıntıların kaçınılmaz olduğunu açıkça bildirir.
Eyüp kitabında Eyüp'ün çektiği acılar, Davut'un Mezmurlar’ında dile getirdiği zorluklar, Pavlus'un mektuplarında bahsettiği çileler, insanoğlunun bu dünyada sıkıntıya maruz kalacağının birer kanıtıdır.
İsa Mesih bile bizlere "Dünyada sıkıntınız olacak" (Yuhanna 16:33) demiştir.
Peki, sıkıntı neden şeytan için bir av alanı haline gelir? Sıkıntı, imanımızı sarstığı, umutsuzluğa sürüklediği ve Tanrı'nın iyiliğinden şüphe duymamıza neden olduğu zaman Şeytan'ın tuzağına düşebiliriz.
Bir gemi fırtınalı denizde savrulup dururken içindeki yolcuların paniklemesi, korkuya kapılması ve rotayı şaşırması ne kadar kolaysa, ruhumuz da sıkıntılarla sarsıldığında aynı şekilde dengesini kaybedebilir.
Şeytan işte bu anda, fısıltılarıyla gelir: "Tanrı seni unuttu mu? Neden bu acıyı çekiyorsun? O sana yardım etmeyecek!" Ebedi düşmanımız bu fısıltılarla imanımızı zayıflatmaya, bizi Tanrı'dan uzaklaştırmaya çalışır.
Reform teolojisi bize, sıkıntıların her zaman bir ceza olmadığını, aksine imanımızı güçlendirmek, bizi Tanrı'ya daha çok yaklaştırmak ve karakterimizi geliştirmek için bir araç olabileceğini öğretir.
Romalılar 5:3-4 şöyle der: "Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır."
Bu ayetler, sıkıntının pasif bir şekilde katlanılması gereken bir durum değil, aksine aktif bir şekilde ruhsal gelişimimize katkıda bulunabilecek bir süreç olduğunu vurgular.
Sıkıntılı sularda şeytanın oltasına takılmamak için ne yapmalıyız?
Öncelikle, Tanrı'nın Egemenliği’ne ve iyiliğine olan imanımızı sıkıca tutmalıyız. Şeytan ne kadar fısıldarsa fısıldasın, Tanrı'nın her şeyin üzerinde kontrol sahibi olduğunu ve her şeyi bizim iyiliğimiz için kullandığını unutmamalıyız.
İkinci olarak, Tanrı Sözü'ne sarılmalıyız. Kutsal Yazı, sıkıntılı zamanlarda bizlere teselli, güç ve rehberlik sunan paha biçilmez bir kaynaktır.
Üçüncü olarak, duaya sarılmalıyız. Dua, Tanrı ile bağımızı güçlendiren, O'na yüklerimizi bırakmamızı sağlayan ve içsel huzur bulmamıza yardımcı olan en güçlü araçtır.
Son olarak, RAB’be ve O’nun Sözü’ne sadık bir kilise topluluğu içinde kalmalıyız. Rab'bin topluluğu, sıkıntılı zamanlarda birbirimize destek olabileceğimiz, birbirimizin yüklerini taşıyabileceğimiz ve birlikte dua edebileceğimiz bir sığınaktır.
2. Hamt Etmeyen Yürek: Nankörlüğün Tehlikesi
Thomas Watson'ın sözünün ikinci kısmı, şeytanın hamt etmeyen yüreklerde balık tutmayı sevdiğini belirtir.
Hamt etmek ve şükran duymak, Tanrı'nın bize sunduğu nimetleri kabul etmek ve O'na minnettar olmaktır.
Peki, hamt etmeyen bir yürek neden şeytan için elverişli bir zemin oluşturur?Hamt etmeyen bir yürek, doyumsuzluk, memnuniyetsizlik ve kıskançlık gibi günahların tohumlarını barındırmaya daha yatkındır. Bir insan, sahip olduğu her şeye rağmen sürekli olarak daha fazlasını ararsa, başkalarının sahip olduklarını kıskanırsa ve Tanrı'nın ona verdiği nimetleri görmezden gelirse, ruhsal olarak zayıf düşer. Şeytan da işte bu zayıflık noktalarını kullanarak, bu kişinin yüreğine hoşnutsuzluk, isyan ve hatta Tanrı'ya karşı öfke tohumları ekmeye çalışır.
Reform teolojisi, şükranın Hristiyan yaşamının temel taşlarından biri olduğunu vurgular. Yaratılış ve Kurtuluş'un yüceliğini anlayan bir imanlı, Tanrı'ya duyduğu şükranı ifade etmekten kendini alamaz. Tanrı'nın bizi günahlarımızdan kurtardığı, bize ebedi yaşam vaat ettiği ve her gün sayısız nimetle donattığı gerçeği karşısında nasıl şükran duymayabiliriz ki?
Pavlus, Selanikliler'e yazdığı mektubunda şöyle der: "Her durumda şükredin. Çünkü Tanrı’nın Mesih İsa'da sizin için istediği budur" (1. Selanikliler 5:18).
Bu ayet, şükranın sadece iyi şeyler başımıza geldiğinde değil, her durumda, yaşamımızın her anında olması gereken bir tutum olduğunu vurgular.
Hamt etmeyen bir yürek, Tanrı'nın lütfunu küçümser ve O'nun verdiği her şeyi değersizleştirir. Bu durum, bizi Tanrı'dan uzaklaştırmakla kalmaz, aynı zamanda ruhsal körlüğe yol açar. Sahip olduklarımızın değerini takdir edemeyen bir göz, Tanrı'nın bize olan sevgi ve merhametinin derinliğini de göremez.
3. Hamt Eden Bir Yürek ve Minnettar Bir Yaşam
Peki, hamt etmeyen yürek tuzağından nasıl kurtulabiliriz? Minnettarlığı bir yaşam biçimi haline getirerek!
İlk olarak, Tanrı'nın bize verdiği nimetleri aktif olarak saymalıyız. Sadece büyük ve gözle görülür nimetleri değil, aynı zamanda günlük hayatımızdaki küçük lütufları da fark etmeye çalışmalıyız: Sağlığımız, ailemiz, dostluklarımız, sahip olduğumuz işimiz, yiyeceğimiz, giyeceğimiz, hatta nefes alıp vermemiz bile Tanrı'nın lütfudur. Bir şükran günlüğü tutmak, bu nimetleri yazılı olarak takip etmek, bize Tanrı'nın ne kadar cömert olduğunu hatırlatacaktır.
İkinci olarak, dualarımızda şükranı ön planda tutmalıyız. Duanın sadece dileklerimizi sunmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda Tanrı'ya şükranlarımızı sunmak için de bir fırsat olduğunu unutmamalıyız. Tanrı'ya bize verdiği her şey için teşekkür etmek, O'nunla olan ilişkimizi güçlendirir ve yüreğimizi minnetle doldurur.
Üçüncü olarak, şükranımızı başkalarına hizmet ederek ve cömertlikle göstererek ifade etmeliyiz. Tanrı'nın bize verdiği nimetleri sadece kendimiz için değil, başkalarının yararı için de kullanmalıyız. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek, kilise topluluğuna katkıda bulunmak ve Tanrı'nın Egemenliği’ni yaymak için çaba göstermek, şükranımızın somut bir ifadesidir.
Son olarak, Mesih İsa'nın kefaretine odaklanmalıyız. En büyük nimetimiz, çarmıhtaki Tanrı Kuzusu aracılığıyla günahlarımızın bağışlanması ve ebedi yaşam armağanını almamızdır. Bu gerçeği her hatırladığımızda, yüreğimiz şükranla dolup taşmalıdır. İsa Mesih'in bizlere gösterdiği bu eşsiz sevgi ve lütuf, hamtsizliğin karanlığını dağıtacak en güçlü ışıktır.
Sonuç: Şeytan'a Direnmek
Sevgili kardeşler, Thomas Watson'ın sözleri bizlere ruhsal savaşımızın ana cephelerini göstermektedir: Sıkıntılı sular ve hamt etmeyen yürek!
Şeytan bu iki alanda avlanmayı sever, çünkü buralar imanımızın sarsılmaya ve Tanrı'dan uzaklaşmaya en müsait olduğu yerlerdir.
Ancak biz, Rab İsa Mesih'in lütfuyla güçlendirilmiş imanlılar olarak, Şeytan'ın bu taktiklerine karşı koyabiliriz. Sıkıntılı zamanlarda Tanrı'ya güvenerek, imana ve Tanrı Sözü’ne sımsıkı sarılarak, dua ederek ve kilise topluluğu içinde kalarak sıkıntılı sularda boğulmaktan kurtulabiliriz.
Hamt etmeyen bir yüreğe karşı ise, Tanrı'nın sayısız nimetlerini aktif olarak sayarak, şükranı dualarımızda ve yaşam biçimimizde ön planda tutarak ve Mesih'in kefaretini her zaman hatırlayarak direnebiliriz.
Unutmayalım ki, Tanrı bizi bu savaşa yalnız bırakmamıştır. O'nun Kutsal Ruhu bizlere güç verir, O'nun Sözü bizlere yol gösterir ve O'nun lütfu bizleri ayakta tutar.
Şeytan'ın tuzaklarına düşmemek için uyanık olalım, imanımızda sabit kalalım ve her durumda Rab'be şükredelim. Amin.
Soli Deo Gloria